Otomatik Portakal - Anthony Burgess || Kitap Yorumu

Otomatik Portakal ismini sıkça duyduğum ama çok geç okuma fırsatı bulduğum bir kitap olduğu için biraz üzgünüm. Çünkü kitaptaki o gergin hava tuhaf bir şekilde insanı kendini sorgulamaya itiyor. Gergin dediğime bakmayın, kitap gerilim üzerine falan değil. Yalnızca içindeki olaylar öyle etkileyici ki kendinizi karakterin yerine koyunca otomatik olarak geriliyorsunuz...




Sizi bilmem ama ben okuduğum kitaplarda kendimi karakterin yerine koymayı çok severim. Baktım karakter erkek, en kötü yardımcı karakterlerden birini kendime hedef seçer bir şekilde dahil olurum kitaba. Ama inanın, hayatımda ilk defa dahil olmak istemeyeceğim bir kitap okudum. Sakın bu söylediğimden kitabın sıkıcı olduğunu düşünmeyin. Kitap suç dünyasında geçiyor. Ana karakterimiz, Alex, 15-16 yaşlarında bir genç olmasına rağmen anlatıldığı dönemin kötü çocuklarından diyebilirim. Günümüz kötü çocuklarıyla karşılaştırmak isterseniz seçim sizin... Alex ne mi yapıyor? Yaşlıları dövüyor, hırsızlık yapıyor, soygun yapıyor,  kadınlara tecavüz ediyor, birilerinin ölümüne sebep oluyor ve en önemlisi ders almıyor.

Kitabı okurken şöyle düşündüm; bir nokta gelecek ve karaktere sempati duymaya başlayacağım. Ama inanın ancak kitabın son sayfalarında aklı başına yeni yeni gelen bu adama bir türlü sempati duyamadım. Adam da demek doğru mu emin değilim tabi, kitabın sonunda henüz 18 yaşında yetişkinliğe adım atma kararı vermiş bir çocuktan bahsediyoruz.




Çok anlatmaya gerek yok. Sizi birçok yönde düşündürecek bir kitap. Filmini de izleyebilirsiniz tabi, ben izlemedim ama birkaç arkadaşım güzel olduğunu söyledi. Seçim sizin, eğer benim vesilemle okursanız düşünceleriniz benimle paylaşın lütfen...

Yorumlar

Popüler Yayınlar